PROVA

Altmışlı yıllarda okula gidiyordum. O zamanlar, kız olsun oğlan
olsun, kara önlük giyerdi ilkokul çocukları. Hatta bir kısım okullarda
bile böyleydi. Önlükleri de aka çoğunlukla anneler bu işe mahsus
pamuklu kara kumaştan biçer ve dikerlerdi. Öyle konfeksiyonlar amade
giyimler yoktu. Hemen herkes çapına göre ısmarlama giyinirdi. Bu yüzden de
terzi kültürü yaygındı. Doğal bu dikişler esnasında itinalı anneler,
önlüğün o alelade biçimini—adı üstünde işte önlük—aşmaya, olanak dahilinde
ufak tefek kesim özellikleriyle ona bir benlik katmaya çalışırlardı.
Olmazsa dikişi daha iyi olan bir komşunun yardımına başvururlardı.

okulun üçüncü sınıfına başlayacağım sene. Henüz mektep
açılmamış—okullar Eylülün ilk haftasında açılıyor. Ağustosun ikinci yarısındayız.
Temmuzun boğucu sıcakları yok, hava kırılmış; ama yine de iliklere işleyen
kuruca güzel sıcaklar devam ediyor.  Bu yıl önlüğüm yenilenecek.
Komşumuz Hediye hanıma Bursadan akrabası bir genç kız—ismini
hatırlayamıyorum—gezmeye konuk gelmiş. Dikişi de var. Annem için iyi bir fırsat,
rica ediyor, abla da kabul ediyor.

O yıllarda ablaları fazla severdim. Niye acaba? Zannedersem şöyle: Bir
kere ablalar yaşça benden yeterince aka oldukları için aramızda ya
ilişkisizlik oluyor ya da sempati oluyordu. Yani, yakın yaşlarda
bulunmanın, akran olmanın getirdiği çözülmesi gereken, iletişimin doğal sorunları
bulunmuyordu. Aslında aynı vaziyet ağabey konumunda olanlar için de
geçerliydi. Ablalarla olan bu sevgilerde aslında erotizm yoktu, ama onun
öncülleri vardı. Çünkü onlar olgunluğun, erinliğin bana en yakın duran en
küçük nümuneleriydi.

Bir gün tuhafiyeciye gittik, kumaşı aldık eve getirdik. Diğer bir gün
de komşumuza ikindi oturmasına gittik. Abla o ziyaretimizde ölçümü aldı,
hazırlıklarını yaptı. İlk kez bir yabancı bayan bu kadar yakın ve
benimle ilgili oluyordu. Elleri ne kadar güzeldi. Taze, yorulmamış, biçimli,
işini özen ile yapan, mezroyu zerafetle tutan, ölçü saha eller.
Diyebilirim ki ‘el güzeldir’i ilk kez o vakit tanıdım, bildim.

Bir hafta kadar sonra bir öğlen üstü yine ziyarete gittik, bu sefer
olmak için. Abla önlüğümü biçmiş, parçalarını kabaca birbirine
tutturmuş, şimdi bir de üstümde  deniyecek. Çıkar üstünü evladım diyorlar.
Hava sıcak, hafiçe terliyim. Gömleğimi çıkartıyorum, biraz sıkılıyorum.
Abla fazla hoş japone kollu dekolte—göğsü ve sırtı geniş kesimli—basma
bir giysi giymiş. O zamanların giyiminde böylesi gözde. Askılı bluzlar
vesaire pek yok.

Abla hafif esmer. Kolları fazla güzel, yüzü de; ya da bana öyle
görünüyor. Saçları simsiyah ve kısa kesimli. Ağzına bir sürü toplu iğne almış
dudaklarını büzerek onları bir uçları dışarıda olmak üzere orada öylece
tutabiliyor. Nasıl da maharetli. İğneleri tutmak için toplanmış
dudakları daha da dolgun görünüyor. Aslında konuşsa diyorum içimden, konuşsa da
dudaklarının doğal halini görsem. nedeniyle bana doğru sağıma
soluma eğiliyor, doğruluyor. Ne kadar yakın bana. Tanrım ne kadar
ayrıntıyı görebiliyorum, daha doğrusu algılayabiliyorum.  Kımıldadıkça
göğüsleri de kımıldıyor, dekolteye karşın öyle pek görünen bir şey yok.
Göğüsler benim için hala daha çocuksu bir sevginin, merhametin ve şefkatin
yeri, yani daha safiyane bir bağır. Ama buna karşın göğüslerde bunlardan
bir adım ötede diğer şeylerin de bulunduğunu, daha doğrusu bulunacağını
hissediyorum. Kumaşın altında bile ne kadar canlılar.

Ağzından iğne almak için elini ağzına her götürdüğünde terlemiş
koltukaltlarını görüyorum. Ne kadar mahrem bir yer. Terinin ve teninin
kokusunu duyuyorum. Hoşuma gidiyor. Koltuklatlarında genişçe bir saha sık
fakat yeni uç vermiş gür kara kıllarla kaplı. İlk kere görüyorum. İçimden
kadınlar böyle oluyor demek diye geçiriyorum. İğnelerin hepsi
kullanıldı. Abla konuştu: Sıkıldın mı? Birazdan bitecek, çıkaracağım önlüğünü.
İşini güzelce yapabilmesi için hiç kımıdamadan tam da talimatlarına göre
duruyorum, ya da pek az kımıldıyorum; ve aslında yorulmama karşın hiç
de bitsin istemiyorum.

Sonunda bitti özen ile önlük çıkarıldı, yeniden gömleğimi
giyindim. ya uyumlu davrandığım  için iri bir bravo aldım. Doğal ki
çok sevindim. Ablaya tutuldum galiba. Acep o da bana farkında olarak
veya olmayarak ne verdiğini bildi mi, hissetti mi? Hiçbir şey
hissetmemiş olmasını olası görmüyorum. Ama bana bir şey hissettirmedi, yani bir
bakıma yüzlemedi. Bu yüzden onu daha fazla sevdim.

Size hususi hikeye yazmamı isterseniz mail gönderin: [email protected]